Bir haftadır Marmaris Sögüt’te tatildeyim. Sabah 07.00’de kalkıyorum. Koşuya çıkıyorum. Birtakım günler yokuş üst görünüme gerçek; kimi günler yerde, taşların üzerinden atlayarak… Koşu sonrası yarım saat yüzüyorum. Sonra kahvaltı edip deniz-ofise geçiyorum. Deniz-ofis kaldığım otelin restoranında, çabucak yanında çoklu priz olan bir masa. Masanın üzerinde bilgisayarım, not defterim, kalemlerim, telefonum, su mataram, kahvem. Fonda dalgaların sesi, karşımda deniz, okaliptüs ağaçları ve uzayıp giden sahil…
“İş”ler çeşitli. Referans mektupları yazıyorum, vakit bulamadığımdan cevaplayamadığım bildirilere dönüyorum, faturalar geldikçe ödemeleri yapıyorum, tezler, senaryolar, proje müracaatları okuyorum, makaleler üzerinde çalışıyorum… Öğrencilerimle, çalışma arkadaşlarımla, proje ortaklarımla, paydaşlarımızla çevrimiçi toplantılar yapıyorum. 17.00-18.00 üzere de “ofis”i kapatıyorum.
Tahmin edebileceğiniz üzere, yanıma gelip “sen ne iş yapıyorsun?” ya da “patron seni tatilde de mi çalıştırıyor?” diye soranlar oluyor. “Bir türlü tatil yapamadın” diye benim için üzülenler… “Kapitalist dünyada para kazanmak zor, dinlenmeye hakkımız yok” diye sistem eleştirişi yapanlar…
Bugün ofisi biraz daha erken kapattım bana sorulan sorular, yapılan yorumlar, yönelen bakışlar ve verdiğim yanıtlar, açıklamalar üzerine düşünmeye başladım: