Yıl, 2008 idi.
Tarımsal gelişimini haber yapmak için Şili‘ye gittik.
İktidarda Güney Amerika’da seçilen ilk kadın başkan- sosyalist Veronica M. Bachelet vardı.
And Dağları’nda İnkalar/ Mapuche gibi yerli halkın yaşadığı köylere devletin pervaneli küçük uçaklarıyla tarım erzağı yardımı yapmasına tanıklık ettik.
“Şili/Chili” adı bile İnkalardan mirastı. On bin yıldır bölgede yaşıyordu yerli halk…
Avrupalılar 1520 yılından itibaren bölgeye gelmeye başlamış ve kuşkusuz kan ve gözyaşına sebep olmuştu.
Üç yüz yıl süren katliamlar sonucunda 1784’te yapılan sayımda nüfusun yüzde 64.4’ü Avrupalı beyaz ve yüzde 33.5’i yerli halk idi. Ve kuşkusuz And Dağlarında yaşayanlar sayılmamıştı…
2017 sayımında ülke nüfusunun yüzde 52.7’si beyaz, yüzde 39.3’ü melez ve yüzde 8’i yerli halk oldu. (Şili’de bir milyonu aşkın Filistinli/Arap nüfus var.)
Şili’de halen; Mapudungun, Aymara, Rapa Nui ve zar zor hayatta kalan Qawasqar, Yagha gibi yerel diller konuşuluyor. Ama nüfus içinde payı yüzde 1’i geçmiyor…
Bu bilgilerden sonra geleyim ana konuma:
Şili halkı bir yıl olmadan, büyük oyla iktidara taşıdığı sol koalisyon hükümetinin yeni anayasa teklifini yüzde 62 oy oranıyla reddetti.
Sol dünya halen sebeplerini tartışıyor. Bu reddediş konusu üzerinde bizim de durmamız gerekmiyor mu? Çünkü, 2023 seçimine ayna tutuyor:
Şili’de yeni anayasa idari yapıda şu gelişmelere sebep olacaktı:
-Yerli topluluklara kendi kaderini tayin hakkı verilecekti.
-Yerli yerleşim yerlerine özerklik tanınacak ve buralar kendi yetki alanlarına kavuşturacaktı.
-Senato kaldırılarak yerine Bölgeler Meclisi kurulacaktı. Vs.
Yeni anayasanın yüzde 62 ile reddedilmesine bu yeni idari yapı teklifinin neden olduğu ileri sürülüyor. Mesela: 54 yaşındaki Rosemarie Williamson ve 85 yaşındaki annesi referandumda yeni anayasaya neden “hayır” dediğini Reuters‘a şöyle açıkladı:
-“En önemli çekincemiz; yerlilere kendi kaderini tayin hakkı tanıyan ‘çokulusluluk’ ile ilgili maddeler…”
Şili referandumu yankıları tartışılırken CHP lideri Kılıçdaroğlu bir fotoğraf çektirip sosyal medyada paylaştı:
Kılıçdaroğlu’nun Elazığ ziyareti öncesinde AKP il başkanlığı kentin bazı noktalarına afişler astı. Bunlardan biri de Kılıçdaroğlu’nun daha önce söz ettiği “Selahhattin Demirtaş’ın göğsüne şeref madalyası takacağım” pankartıydı.
Kılıçdaroğlu bu pankartın önünde fotoğraf çektirip sosyal medyada şunu yazdı:
-“Sizinle bizim aramızda bir temel fark var. Biz vatanseveriz, siz ise oy için her bir şeyin mübah olduğunu düşünen fırsatçılar. Vatanseverler oy için ülkesinin insanını devletine küstürmez. Neyleyim o oyları? Batsın bu ayrımcılık! Batsın bu diliniz! Biz barışacağız. Vallahi de billahi de barışacağız! İnadına can cana, yan yana olacağız. Başaracağız biz bunu. Bize nasip olacak göreceksiniz. İnadına et ile tırnak olmaya devam edeceğiz. İnadına helalleşeceğiz. İnadına hep beraber, hep beraber.”
Mesele… Kılıçdaroğlu’nun buradaki tavrı veya haklılığı- haksızlığı değil, AKP kurnazlığının sandığa nasıl yansıyacağıdır?
Kılıçdaroğlu’nun ani kararla fotoğraf çektirmesi, AKP provokasyonunu başarılı kılmış mıdır kılmamış mıdır?
Şili örneğini küçümsemeyiniz. Politik doğruculuk her daim iyi sonuç vermiyor, dikkatli olmak lazım.
Soner Yalçın