Dostoyevski’nin 1854 sonunda Omsk’tan ayrıldıktan kısa bir süre sonra kaleme almaya başladığı ve 1860-1862 yılları arasında Vremya (Zaman) dergisinde tefrika edilen Ölü Bir Evden Hatıralar, yazarın hapiste yaşadığı korkunç deneyimler, tanıştığı mahkûmlar ve gardiyanların zalimliğinin kâğıda düşülmüş bir kaydıdır. Romanın baş karakteri Aleksandr Petroviç Garyançikov karısını öldürmek suçundan girdiği hapiste iyi ve kötünün hızla değişmesini ve birbirine girmesini izlerken hapishane şartlarında insaniyetin düştüğü elim durumlara şahit olur. Serbest bir sicimle birbirine tutturulmuş bu anılar aynı zamanda Rus hukuk ve ceza sisteminin bir eleştirisi niteliğini taşır. Dostoyevski’nin Ölü Bir Evden Hatıralar adlı eserini yazacağı 1860’lar, Rus tarihi için de bir dönüm noktasıydı. Belirleyici olay II. Aleksander’in 19 Şubat 1861’de bir fermanla serflere özgürlük vermesiydi. Birçok Rus, serflerin özgürleşmesinin bir kardeşlik ve toplumsal yenilenme çağı başlatacağını, Rusya’yı modern hayata kavuşturacağını ummuştu. Oysa buldukları bir parça şekil değiştirmiş, ama temelde aynı kalmış bir kast toplumundan başka bir şey değildi. Dostoyevski kendini hiçbir yerde rahat hissetmedi. O her zaman sahte bir mujik, sahte bir entelektüel olacaktı. Fakat ister sürgünde bir hapishanenin beton duvarları arasında ister St. Petersburg’un uğultulu caddelerinden birine bakan kâgir bir evin ahşap tavanı altında olsun, Dostoyevski bundan sonraki yıllarda, ruhunu fırdolayı saran dikenli telleri yırtıp aydınlığa kavuşmak için çabalayan inançlı bir tutsaktı artık… Ergül Tosun Kitap sayfası için iletişim: [email protected]